Son iki senedir Yunanistan, Atina’da yaşadığım için canım şehrim İstanbul ile ilişkim aile ziyaretleri ile sınırlandı. Bu sefer çok daha iyi bir sebeple, hem aile ziyaretim hem de nişanım için İstanbul’da 5 gün geçirdim. Neler yaptım, neler harcadım bunlardan bahsetmek istiyorum sizlere.

9 aydır beraber olduğum İsveçli erkek arkadaşım (nişanlım demeye alışamıyorum:)) anlattıklarım ve gösterdiklerime dayanarak İstanbul’u çok merak etmeye başlamıştı. Biz de hem tatil olsun hem ilişkimizi ailemle birlikte resmileştirip kutlamış olalım diye İstanbul’a gitmeye karar verdik. Aklımızda tek planladığımız bütçemizin ne olduğu ve neler yiyeceğimiz idi. Türkiye’ye gidiyorduk, tabii ki aklımızda en çok yemek yemek vardı!

Eğer yabancı bir erkek arkadaşınız varsa ve ona tanıtmak, onu gezdirmek için şehrinize, ülkenize götürüyorsanız bunun sorumluluğu düşündüğünüzden büyük oluyor. Çünkü ben İstanbul’da insanları hariç oldum olası aşık olmuşumdur ve o da güzel şehrimi benim çerçevemden görebilsin, sevebilsin istedim. Bunun için onu nerelere götürebilirim neleri denemesini sağlayabilirim bunu tabii ki sordum, araştırdım. İstanbul’da nerede kahvaltı edilir, nerede yemek yenebilir, çay nargile keyfini en güzel nerede yaparız bunları bir güzel araştırdım. Ziyaret edilecek tarihi güzellikleri, 5 güne sığdırmak mümkün olamazdı, bilsem de en önemlilerini de listeye ekledim tabii ki.

Uçak biletim Atina-İstanbul arası son 5 gün kala almış olmama rağmen gidiş dönüş sadece 120 euro tuttu. Fakat içerisinde herhangi bir bavul hakkı yok. Atina’dan %80 Pegasus kullanılıyor bu rota için, bende böyle tercih ettim. Zira Türk Hava Yolları’nın fiyatları rahat iki katı oluyor:)

Adam’a (nişanlım) evime yakın olması için Anadolu yakasında bulunan Küçükyalı sahildeki Elite Otel’de 4 gecesi 80 euro’ya yer ayırttık. Bizim giriş yaptığımız kurla geceliği 140 tl’ye denk geliyordu. Bu fiyatın içerisinde herhangi bir kahvaltı bulunmuyor. Her gün dışarıda kahvaltı etmek istediğimiz için bu şekilde ayarlama kararı aldık.

İLK İKİ GÜN;


Birinci gün ailemi gördükten hemen sonra yeğenimle birlikte Adam’ı Kadıköy’e götürdük. Güzel bir esnaf lokantasında gönlünce doyurdu karnını. 3 çeşit yemek, 1 tatlı, bir yoğurt ve içecek 30 TL civarında tuttu. Bana soracak olursanız mis gibi fiyat! Bahsettiğim yerin adını hatırlamıyorum ama Kadıköy çarşıda Burger King’den bir iki adım ileride bulunuyor. Yemeklerden ve fiyatlardan oldukça memnun kaldık. Sonrasında Kadıköy’ün salaş barlarından birine oturup kendimizi bir kaç içki ile ödüllendirdik. Kadıköy’ü bu konuda en çok sevmemin sebebi bir çok mekan Tekel fiyatlarının aşırı üstüne çıkmıyor ve müşteriyi bu sayede tutuyor, mekana ısıtıyor.

Belkide fiyatlar bizlere, sürekli euro’dan böldüğümüz için çok düşük gelmiştir, bu da olabilir.

İkinci gün Nişan günümüzdü, ne giyiliyor, hadi hazırlanalım şu şuraya, bu buraya dursun derken evin dolup taştığı bizim gecenin sonunda yorgunluktan biten halimizle üst katta küçük özel bir parti yapmamızla sona erdi. Günün ayrıntısına girersem, çıkamayabilirim o yüzden geçiyorum. 🙂

ÜÇÜNCÜ GÜN;

Sabah erken kalkarak yollara koyulduk. O saatte beni yollara ne düşürebilir, tabii ki kahvaltı! Hem de gururla sunacağım Boğaz’a karşı. Boğaz’da kahvaltı için Beylerbeyi’ndeki Doğa Balık’ı tercih ettik. Kişi başı 90 TL önümüzde gelen Serpme kahvaltı için azdı bile. Gönül rahatlığıyla söylebilirim, yanınızda turist olması, özel gün olmasına gerek yok, ayda bir kere kendinize bir güzellik yapın ve oraya kahvaltıya gidin. İsveçli çocuk en son kavurmalı yumurtayı ekmekle sıyırıyordu. Kaymağı parmağıyla sıyırıyordu.

2 buçuk saat süren muhteşem bir kahvaltı sonrası kendimizi zor da olsa masadan kaldırarak Üsküdar iskelesinden atladık Eminönü-Karaköy motoruna. Benimki dönüp bana demezmi “Burası resmen büyük bir Stockholm gibi” diye. Beni bir gülme aldı tabii ki. Belkide boğaz manzarası o hissiyatı veriyor ama sen henüz Bostancı-Dudullu minibüsünü tecrübe etmedin tabi, diyemedim.

Mısır çarşısı’nın yanındaki sokağa adım attığınız an karşınıza bir Dondurmacı çıkıyor. Adam çoktan videoları izlemiş, başına gelecekleri bildiği halde dondurmacıya uğradı. Uzun uğraşlar ve kahkahalar sonrası aldığımız dondurmamız eşliğinde çarşıyı gezdik. Herkesin ağzında aynı söz “Abla bu çocuk tek gelse bu fiyatın üstüne derdim vallaha, sen varsın diye doğru fiyatı söylüyorum”. Canım turist kazıklamak ne zamandan beri övünülerek açıkça konuşulabilir bir şeye dönüştü. Ben çok sinirlendim!

Adam her köşede amcaların sırtlarında sattığı 1-2 TL’lik limon sularını bayılarak her fırsatta içti. Bu tür limon ve su satıcıları kendi ülkesinde asla bulunmadığından ya da bu sıcakta soğuk içeceğin cennet gibi gelmesiyle alakalı olsa gerek, onu satıcılardan alıkoyamadık.

Kapalıçarşı’ya girmek istedik, bayram sebebiyle 1 gün sonra gelin dediler. Biz de çarşıdan aldığımız Osmanlı motifli türk kahvesi fincanı takımımızla Asya yakasının yolunu tuttuk.
O yolda karşılaştığımız kalabalık ve Türkiye’nin artık küçük bir Arabistan olmuş olduğu gerçeği her ne kadar bizi şoka sokmuş olsada, zor uğraşlarla binebildiğimiz vapurla evin yolunu tuttuk.

DÖRDÜNCÜ GÜN,

Güne bir muhteşem kahvaltı olan Çengelköy Sütiş ile başladık. Köprü manzarası, boğaz havası ve güzel bir kahvaltı sonrası tekrar Avrupa Yakasına geçerek Sultanahmet ve Taksimdeki bütün güzelliklerimizi gördük. Sultanahmet camii’nin kalabağı sebebebiyle 2 saat sıra beklemeyi göze alamadığımız için içine girmedik. Ayasofya ve Sultanahmet Caami Adam’ı sadece dışarıdan büyülemeye yetti diyebilirim. O sıcağın altında bekleyen onlarca insana hayretle bakarak yönümüzü Kapalıçarşı’ya çevirdik.

FİYATLAR AŞIRI. Kapalı çarşı’da elimiz attığımız her şey elimizi yaktı diyebilirim. Bir satıcı ile bir satranç takımı üzerine tartıştık. El yapımı olması sebebiyle normal fiyatının 300 olduğu belirten satıcıya eğer 200’e bırakırsa alabileceğimizi belirttik. Kendisi 100 yapayım alın dedi, biz de saflar takımı olarak “aa süper alıyoruz” diyince, yok bir de bedava vereyim, hadi yürüyün işinize diyerek bizi rencide etmeye kalktı. O an nasıl utandım anlatamam. Şimdi dur da açıkla İsveçli sevgiline bu hadsiz, müşteri için bütün gün ağlayan ama gelen müşteriyi rencide etmeye çalışan pisliği! 5 dakika sinirlendik, sonra geçti.

Kapalı çarşıdan sadece renkli taşlarla süslenmiş masa lambalarından birini aldık. Adam bu lambalardan youtube video’larında gördüğünden beri istiyordu. İndirimde olan lambayı sadece 39 tl‘ye aldık.

Eminönü sahildeki restoranlardan birinde yemek yemeye karar verdiğimizde ise garsonların aceleci ve kaba tavırları sayesinde her ne kadar tadımız kaçsa da, sonunda bulduğumuzu yedik ve normalin üstünde ödeyerek olay yerini terk ettik. Sizlere tavsiyem Sultanahmet ve Eminönü yakınlarındaki yerlerde yemek yemeye girişmemeniz yönünde olacak. Hem fiyatlar oldukça gülünç, hemde karşınızdaki insana açıklamakta zorlanacağınız hırçın ve hayattan nefret eden çalışanlar ile uğraşırsınız.

BEŞİNCİ GÜN,

Bütün kuzenlerim ve bazı arkadaşlarımız ile Fenerbahçe’de ben yokken açılmış olan Harbour 360 mekanına gittik. Adam ve kendisi gibi isveçli olan bir çok arkadaşımız tespih, nargile kültürüne çok meraklı olduğu için, kendisini nargile içmesi adına buraya götürdük. Fiyatlar İstanbul ortalaması üzerinden normal bir nargile 50 tl gibi bir fiyata denk geliyor. Ben kullanmıyorum fakat içenler oldukça iyi olduğunu belirtti. Ben de size ücretinin yaklaşık 15 tl olduğu limonatımın muhteşem olduğunu söyleyebilirim.

İçerisinde okey oynanan oyun masaları da mevcuttu. Ve duyduğuma göre maç günleri de oldukça canlı oluyormuş. 8 kişi toplamda 200 tl gibi bir fiyat ödedik, bence oldukça uygun. 

Gecenin sonunda beni herşeyden çok şaşırtan İstanbul’da olduğunu bildiğin yeni bir oluşum oldu. Motosiklet ile ubercilik! Tek başınıza yolculuk yapacaksanız biri geliyor size kask veriyor atıyor arkasına gideceğiniz yere hızlı ve uygun fiyata götürüyor. Bu pratikliğimizden büyülenen Adam bu oluşumu Atina’ya getirme konusunu yaklaşık 2 saat konuştu o gece.

Ertesi sabah ailecek ettiğimiz bir kahvaltı sonrası havaalanına gittik ve biraz özleyeceğimiz yemeklerin burukluğu, birazda evimiz Atina’nın özlemiyle uçağımıza bindik. İnanmazsınız ama Pegasus vaktinde kalktı!

Aklımdan çıkmış milyonlarca bilgi ve ayrıntı olduğuna eminim. Aklınızda bir soru olması takdirinde, tavsiye istemeniz takdirinde bana instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz, kullanıcı adımı şuraya bırakayım; ebruleo

Eğer İstanbul’daysanız, ya da ziyaret edecekseniz, şimdiden güzelim şehrime benden selam söyleyin!

Ebru Tan