Bütün her şey beklentilerle başlıyor aslında. Kadın’ı içine sokmaya çalıştığınız, uğruna yetiştirmeye çalıştığınız kalıplar ve beklentileriniz..

Kadın pişirecek! Temizleyecek! Kadın doğuracak, en kutsal görevi, analık, karılık yapacak! Ama oysa ki “Çocuk doğurabilir olmak” eşinize, dostunuza gelince bir mucize iken, işe alacağınız kadınlara gelince “çürük” raporu gibi düşünülüyor.

Bir bireye cinsel organı üzerinden bu kadar beklenti ve sorumluluk yüklerken hiç çekinmiyoruz. “Her kadın anaç doğar” cümlesi bunun en büyük örneklerinden. Çocuk sahibi olmayı düşünmeyen, bu düşünceyle içi çekilen arkadaşlarım kadın değil yani sizlerin gözünde öyle mi? Yemek yapmayı sevmeyen, temizlikten anlamayanlar da evlenmelik değil, eğlenmelik öyle ise? Beni en çok üzen, bunu kadının da kadına yapıyor olması. Özellikle son yıllarda sosyal medyada türeyen dilinin kemiği olmayan insanlar.. Bazen öyle şeyler okuyorum ki, severek kullandığım sosyal medya uygulamalarından soğuyorum. Toplumda öncü olarak görülebilecek sayıda takipçisi ve sevenleri olan “ünlülerin” bir diğer arkadaşının fotoğrafına yapabildiği “sen de doğur artık böyle yarım kalma” yorumları. Gerçekten mi? Sen bu çirkin kalbinle hayatta kalabilmişsin ama…

Çalışan da kadın, çalışmayan da

Bir şirkette işten çıkarım yaşanacaksa, erkeklerin “evin reisi” olarak düşünülüp kadın işçilere yönenildiğini biliyor muydunuz? Resmi verilerek göre kadının aynı işi yaptığı bir erkekten daha az maaş kazandığını peki? Yeni evli bir kadının yakın zamanda potansiyel “hamilelik” sebebiyle işe alımlarda ayrımcılığa uğradığını biliyor musunuz? Terfiler göz önünde bulundurulduğunda kadın ve erkeklerin arasında uçurum olduğunu?

İş yerinde tacize uğrayan kadınların, hakkını savunması durumunda kovulamasa bile iş yerinde mobbing’e uğradığını, sonuç olarak işi bırakmak zorunda hissettiğini… Taciz eden müdür ve çalışanların korunduğu bir toplumda yaşıyoruz ama insan gibi değil.

Kadın bu dünyaya ömrünü adamaya değil, yaşamaya geliyor.

Hepimiz insanız, her gün değişiyoruz. Dün severek ve güvenerek evlendiğimiz insanla, doğrudan ya da dolaylı sebeplerden birlikte olmak istemiyor olabiliriz. Eğer erkek ayrılıyorsa, biter. Kadın ayrılmak istiyorsa ya çirkin yakıştırmalar yapılacak ya da hatta belki bu yolda hayatını yitirecektir. Erkek aldatacak “erkektir yapar.” Kadın aldatacak “…”

Kendi hayatını savunurken kocasını öldürmüş bir kadına hayatın adaletinden bahsedebilir misiniz?

Emine Bulut’u unuttunuz.. O küçük kızı unutmadı. Daha nice Emine Bulut’lar ve çocukları var. Bizim insanımız sigara çöpü atar gibi gencecik kızları plazalardan attı defalarca. Bir insanın kaşı oynamaz mı kendini savunurken, oynamadı. Diyorum ya, yaşıyoruz ama insan gibi değil. Ateş sadece düştüğü yeri yakmıyor, sesimiz çıkıyor. “Bizi öldürmeyin” dedikçe öldürüyorlar. Ölen o, şu değil, ölen biziz. Biz kadınlar. Sosyal medyada birbirmizden daha iyi giyineceğiz, yiyeceğiz derken insan olmayı unuttuk.

Anne ile başlar. Bunu bilir bunu söylerim. Yılmadan anlatın evladınıza. Bıkmadan yorulmadan anlatın. Bir kadına nasıl davranılır, nasıl konuşulur, saygı nedir anlatın. Bir kızınız varsa, kendisini olduğu gibi sevmeyi, hak aramayı öğretin. Biz birbirimizi karalarsak, etiketlersek bizim hakkımızı kim savunacak? Biz insan gibi yaşama derdindeyiz, aslında biraz da hayatta kalabilme derdi diyelim. Anlatabileceğim kitaplarca adaletsizlik, ayrımcılık var gördüğüm, duyduğum. Benim dökebildiğim bu olsun. Lütfen sizin de bir sesiniz olsun.