Yunanistan’ın incilerinin başında gelen bu ada genelde sabaha kadar süren çılgın partileri ile biliniyor. Fiyatların normal Yunan ekonomisi içerisinde tamamen uçuk olduğuna değinmeme gerek yok diye düşünüyorum. Ama tabiki, ben her zamanki gibi bir yolculuğu daha tamamen amacı dışında gerçekleştirdim. Mykonos’ta huzur bulmak diye bir seçenek de mevcut arkadaşlar. Tabii ki eğer haziran, temmuz, ağustos üçlüsünden birini seçmediyseniz. Bakalım 2 günde Mykonos’ta neler yapılabiliyor.

Ben Atina’da yaşıyorum. Bu sebeple yaz benim için sizlerden yaklaşık 2 ay önce başlıyor. Nisan’ın gelmesiyle deniz kum güneş üçlüsü beni çağırmaya başlamıştı. Yunanistan’da az seçenekli de olsa sahip olduğumuz Ryan air sağ olsun, bir haftasonu kaçamağı için uçak biletine gidiş-dönüş sadece 58 euro ödedim. Türk lirası ile yaklaşık 230 tl gibi bir fiyata denk geliyor. Size tavsiyem bu adaya gitmek için Atina’yı geçiş olarak kullanmanız, zira Türkiye’den direkt uçuşlar biraz tuzlu. Hem böylece benim güzel Atina’mı da ziyaret etme fırsatınız olabilir.

Biraz daha ayrıntıya girmem gerekirse, Atina’dan tek ulaşım yolunuz uçak değil. Normal ve hızlı feribot seçenekleriyle toplamda Mykonos ziyaretiniz için 3 farklı ulaşım seçeneğiniz bulunuyor. Biri 3 diğeri 6 saat sürüyor ve mavi, yeşil denizleri aşarak gidiyor olmakta işin tuzu biberi.

Uçağın Atina havaalanından kalkışının tam 10 dakika sonrasında, 10 dakika sonra inişi gerçekleştirmiş olacağımız, anonsu yapıldı. Evet yolculuk sadece 20 dakika sürüyor. Açıkça söylemek gerekirse benim gibi uçaklara asla alışamayan biri için, bu adanın rüzgarına inmek biraz korkutucuydu. Fakat inerken gördüğüm manzara bana nerede olduğumu unutturdu. Mavi yeşil beyaz renklerine, daha inmeden doymuştum. Fakat yeşil’i yanlış anlamayalım, zira Mykonos’ta doğaya dair bir şey beklemek hata olur. Genel olarak kurak bir bitki örtüsüne sahip olduğunu söylemek doğru olacaktır.

Biz Nisan ayı olmasının cesaretiyle otel odası ayırtmadan gitmiştik. İniş yaptığımızda taksiye sadece 10 euro ödeyerek Mykonos Town olarak bilinen merkeze gittik. Havaalanından yaklaşık 5 dakika sürüyor. Yazın trafik şansı oldukça yüksek olduğu için, rica ediyorum yoğun dönemde gidiyorsanız bu fiyatı ve süreyi yaklaşık 3-4 ile çarpın.

Merkeze vardığımızda saat yaklaşık sabah 7 buçuktu, Mykonos uyuyordu ve biz küçük sokaklarda ilk kayboluşumuzu yaşıyorduk. Açık bulduğumuz bir krepçide karnımızı doyurmaya karar verdik, krepler 4-8 euro arasıydı, içindeki malzemeye göre değişkenlik gösteriyor tabiki. Tatlıdan tuzluya en az 15 seçenek mevcut. Bir krep ve bir ulusal yunan içeceği olan freddo expresso’ya toplamda 8 euro ödedim. Pahalılığı ile ünlü bu adada 8 euroya kahvaltıyı çıkarmış olmak fena değil, di mi?

Sonra sokaklarda kaybolduğumuz sırada merkezin ortasında, limana ve alışveriş caddelerine sadece 3 dakika yürüme mesafesinde bir otel bulduk.1 gece kalacağımız için, konaklama konusunda çok seçici olmamaya karar vermiştik. Ama gayet temiz ve merkezi bir odaya kişi başı 25 euro ödedik, TL ile 100 tl’ye denk geliyor. (İnanın euro’yu türk lirasına çevirmeyi bırakalı çok oldu, hatam olursa affedin)

Ve gelelim, Mykonos’un nimetlerine, 

Eşyaları bırakıp bir yarım saat dinlendikten sonra bir cesaret giydik mayoları, doğru meşhur mu meşhur Paradise beach‘e!

Aylardan nisan olduğu için ulaşım ve denize girme ihtimalimiz konusunda çok da umutlu değildik. Fakat sürekli olmasada Mykonos’un 3 farklı yerinden, bütün bilindik sahillere sadece 1,80 euro karşılığında otobüs mevcut. Otobüs saatleri 3 saatte 1 şeklinde oluyor yaz sezonu dışında.

Biz “Fabrika” dan Paradise beach için kalkan otobüsle 15 dakika gibi bir sürede sahile vardık. Açıkça söylemem gerekirse, yazın sahip olduğu eğlenceden hiç şüphem yok, fakat ben sahil ve deniz olarak değerlendirmem gerekirse, Yunanistan’da çok daha iyilerinin olduğunu görmüş biri olarak hayal kırıklığına uğradım. Sezon’da muhtemelen oldukça tuzlu olan bu plaj’a Nisanda gittiğimiz için tabiki ücretsiz girdik. Plajda bir kadeh şarap sadece 2 euro, yarım litresi 6, 1 şişesi 10 euro. İşte bu fiyat
beni oldukça şaşırttı. Gerçi sıcağın altında kim bizim gibi şarap içer onu da bilemiyorum.

Her damağa uygun yemek seçeneği mevcut Paradise beach’de. Fiyatlar 10-30 euro arasında değişiyor. 30 euro gibi bir fiyat Türk lirasına çevirildiğinde, bir öğün için fazla gelebilir evet ama oldukça lezzetli ve Yunanistan’ın esaslı yiyeceği olan souvlaki’yi 10-12 euro gibi bir fiyata yiyebiliyorsunuz, tabak oldukça dolu.

Akşam üstüne doğru müzik başladı ve partilere davet edilme şekli olarak parti sahipleri bedava shot biletleri dağıtmak için şezlong arası gezilerini yaptı. Biz tek akşamımızı burada geçirmeyeye karar vererek şehir merkezine dönüş yaptık.

Sizi uyarmam gereken bir konu da Mykonos’un hava koşulları. Her mevsim OLDUKÇA rüzgarlı olan bu adada, Nisan ayında vücudumda 1 derece güneş yanığı sahibi oldum. Paradise beach çıkışında rengim artık beyaz değil kırmızıydı. Uzanıyorsunuz hava çok sıcak değil, efil efil esiyor. Sen sanıyorsun problem yok, belki hafiften bir rengin değişecek. AMA YOK. O rüzgar senin yandığını hissetmeni engelliyor hepsi bu. Lütfen mümkünse 100 faktör koruma falan kullanın. Zira bu adanın rüzgarı, tatilinizi acılar içinde tamamlanamanıza sebep olabilir.

Akşam limandaki restorantlardan birine oturduk. Deniz ürünü yemeye kararlıydık. Türk olduğumu öğrenen garson bize birer kadeh ikram beyaz şarap getirdi. Biz bir tabak, balık kızartma, bir yunan salatası, kalamar tabağı ve patates kızartması sipariş ettik. Toplamda 50 euro ödedik. Kişi başı 25. Bu da Türk lirası ile kişi başı 100 tl gibi bir fiyata denk geliyor. Fakat burada bu adaya pahalı damgası vurmanıza izin veremem. Burası Türk lirası ile dönen bir ülke değil arkadaşlar, burası euro ile yaşanıyor. Zira 25 euro benim için 25 tl’den farksız. Ve bu fiyatlar bana abartıldığı kadar fazla gelmedi.

Ertesi günü dolu dolu yaşayabilmek adına geceyi, akşam yemeği ile kapatıp odamıza gidip uzun uzun uyuduk.

Sabah karnımız gurul gurul uyanıp koştuk her köşede bulabileceğimiz krepçilerden birine, normalde 2 kişinin tıka basa doyabileceği boyutlarda birer krep ısmarladık. Benimki pastane kreması, oreo çikolata parçaları, nutella ve muz doluydu. Yanında tabiki milli içeceğimiz freddo expresso. Benim tercihim her zaman sketo! Yani sade. 13 euro ödedim bu ikisine, dediğim gibi pahalılığı ile ünlü bu ada için bana oldukça uygun geliyor.

Açıkça söylemem gerekirse bu günü sadece yiyerek ve Mykonos’un küçük karışık sokaklarını gezerek geçirdik. Kaybolarak desem daha doğru olabilir. Çünkü toplamda 50 kereden fazla kaybolmuş olabiliriz. Evler, sokaklar birbirlerine o kadar benziyor ve o kadar küçük ki, sürekli nerede olduğumuzu unuttuk. Yunanlılara soruyorsun, “Şuraya nasıl gidebilirim?” cevap her zaman “Düz git!” İYİ DE iki adım düz gittikten sonra karşımıza yolun sonu çıkıyor ve yine bir ayrım. Bu adanın insanlarına yol sormanızı tavsiye etmiyorum. Sonra bilerek kaybolmaya başladık. “Acaba şurası nereye çıkıyor?” diyerek başladık sokaklara dalmaya. Burası kaybolmak için muhteşem bir yer. Beyaz minyatur evlerin, renkli panjurları, merdivenleri bizi büyüledi. Fotoğraf çekmek için durmak yerine, genelde gözlerimde kalplerle etrafı izledim sürekli.

Kahvaltıdan yaklaşık 2 saat sonra limanda yürürken gördüğüm şeye dönüp tekrar sonra tekrar baktım. KOKOREÇ! Paskalya zamanı olduğu için yapılan normalin dışında bir etkinlikti diye tahmin ediyorum. Ben yunanistan’da yaşayan bir türk olarak atladım olay yerine tabiki, sonra fransız arkadaşımın merak içindeki gözlerini umursamadan, geçtim oturdum mekana yaklaşık 1 saat sonrasında kokoreç’im önümdeydi.

Açıkça söylemek gerekirse yunanistanda yapılan kokoreç bizimkinden oldukça farklı, ciğer ile yapılıyor. Önce biraz garipsedim fakat yedikçe biraz tuz ve karabiber yardımıyla oldukça lezzetli bir öğüne dönüştü. Mekanın adı “Nice n Easy” yel değirmenlerinin hemen çaprazında bulunuyor. Burada büyük bir köy salatası, kokoreç, arkadaşım için kocaman bir kuzu porsiyon ve bir şişe şarap sipariş ettik. Hesap, 67 euro geldi. Tamam kabul ediyorum, bu biraz fazla. Kişi kişilik yemeğe 250-300 tl arası bir fiyat ödemek pek tercihim değil. Fakat adanın pahalılığını hissettiğim tek mekan burası oldu.

Bu tuzlu yemeğin sonrasında, yel değirmenlerinde aldık soluğu, Manzarası Mykonos’un en şirin yeri olan “Little Venice” yani küçük Venedik’i görüyor. Ve yanında bulunan birbirinden güzel kafeleri. Değirmenlerin bir fotoğraflık canı var. Fakat onları arkanıza aldığınızda, Mykonos’un mavisini yeşilini beyazını yaşamak için güzel bir ana sahip oluyorsunuz. Ben şöyle derin bir nefes aldım ve içimden “Seviyorum bu ülkeyi” diye düşündüm. Kendi ülkemin güzelliğine bu kadar yakın ama aynı zamanda kendi karakterine sahip cennet gibi bir yer gerçekten.

Değirmenlerin orada yaklaşık yarım saat oturup Mykonos’u izledik. Sonra soluğu yarım saat boyunca izlediğimiz Little Venice’in kafelerinden birinde aldık. Günün 3. kahvesi burada içildi. Hafif esen rüzgarın ve muhteşem sohbetin, yunanlı garsonun türkçe şovunun sonrasında kahvem için 2,5 euro ödedim.

Size bütün gün yemek yedik demiştim. Küçük bir yürüyüşün ardından akşam yemeği için Nikos‘a oturduk. Mykonos’un en meşhur mekanlarından biri. 3 top dondurma fiyatı, 8 euro. Bir elmalı tart denedik, hayatımda yediğim en ELMALI tart idi. Öyle içine karamelize edilmiş elma falan koyulmamış. Tartın kendisi elmadan, inanılmaz lezzetliydi. Açıkçası elmalı tartın fiyatını net hatırlamıyorum ama 5-10 euro arasıydı. Snapchat’ten “Lütfen artık yememi engelleyin” snabi ile elmanı tartı paylaştıktan 3 dakika sonra, akşam yemeği söylemek için menüyü aldım elime. İşte bu derece yedik yani.

Ben “Pork chops” istedim, domuz eti tercihiniz değilse her şekilde makarna, pizza, deniz ürünleri, geleneksel yunan yemekleri gibi bütün seçenekleri değerlendirebilirsiniz, merak etmeyin. Bu ada aynı zamanda oldukça, vejeteryan dostu bir ada. Muhtemelen mecburiyetten, zira Yunanistan genel olarak et delisi. Arkadaşım bir porsiyon geleneksel yunan yemeği ve bir karışık deniz ürünleri salatası tercih etti. Bunun yanında ben bir kola ve kendisi 1 litre şarap içti. Toplamda 56 euro ödedik. Tatlılar ve yemek ile. Anlayacağınız Niko’s biraz daha dost canlısı, ayrıca yemekler oldukça lezzetliydi.

Yemekten sonra değirmenlerin biraz ilerisindeki taksi durağından havaalanı için yola çıktık. Ve bunca yemekten sonra midemizi ve kalbimizi Mykonos’ta bırakarak, Atina’ya döndük.

Uzun lafın kısası, Mykonos sadece parti için değil. Mykonos aynı zamanda Yunanistan’ın mavisinin beyazının tadını çıkarıp, benim gibi açlıktan yeni çıkmış gibi yemek için. 2 gün az geldi ama 1 hafta fazla gelir diyebilirim. Eğer anlattıklarım dışında sorunuz olursa, bana her zaman yorumlardan ya da facebook, instagram, snapchatten ulaşabilirsiniz. Atina’ya gelmeye karar verirsenizde, severek misafirim olursunuz. İyi gezmeler diliyorum, eğer Mykonos biletleriniz hazır ise, şimdiden iyi kaybolmalar ve afiyet olsun!

Facebook; Ebru Tan
Instagram; afactorygirl
Snapchat; afactorygirl